Su… Hayatın kaynağı, medeniyetin temeli, geleceğin kırılma noktası. Ancak farkında mıyız? Bu değerli kaynak, gözümüzün önünde tükeniyor. Türkiye ise bu krizin tam ortasında sessiz ama kritik bir mücadele veriyor.
Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığımız tarafından hazırlanan bildiri hem su krizini temelinden ele alırken hem de ülkemizin sanıldığının aksine su konusunda pekte zengin bir ülke olmadığını ortaya koyuyor.
Türkiye: Sanıldığı Kadar Zengin Değil
Kamuoyunda yaygın olan bir yanılgı var: Türkiye’nin su kaynakları açısından zengin bir ülke olduğu düşünülüyor. Oysa gerçek çok farklı. Türkiye, su zengini ülkelerden biri değil; hatta bulunduğu bölgenin en şanslı ülkesi de değil. Yıllık kişi başına düşen su miktarı sadece 1.350 m³ civarında. Bu miktar, su zengini olarak tanımlanan ülkelerin (10.000 m³/kişi) ancak beşte biri. 2030 yılında Türkiye’nin nüfusunun 100 milyonu bulması bekleniyor ve bu durumda kişi başına düşen su miktarı 1.000 m³’ün altına inecek. Bu da Türkiye’yi “su stresi altındaki ülkeler” sınıfına sokacak.
Türkiye’nin su sorunu sadece azlıkla sınırlı değil; coğrafi ve mevsimsel dengesizlikler de önemli bir sorun. Bazı bölgelerde su bol ama kullanılamaz haldeyken, sanayi ve nüfusun yoğun olduğu yerlerde su kaynakları yetersiz kalıyor. Özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde, yağışlar yalnızca 4-5 ay ile sınırlı. Bu nedenle barajlar, göletler ve entegre havza yönetimi projeleri ülkenin kalkınmasında hayati rol oynuyor.
Enerji ve Su: İki Kaynak, Ortak Gelecek
Türkiye’nin enerji tüketimi, hızlı şehirleşme ve sanayileşme nedeniyle ciddi biçimde artıyor. Ancak Türkiye ne petrol ne de doğalgaz zengini bir ülke. Bu sebeple, yerli ve yenilenebilir kaynaklara, özellikle hidroelektrik güce yöneliyor. Bu strateji yalnızca enerji arzını çeşitlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda su kaynaklarının verimli kullanımını da teşvik ediyor.
Sınır Aşan Sular: İşbirliği ve Hakça Paylaşım
Türkiye, birçok uluslararası nehrin hem kaynak hem de aşağı havza ülkesidir. Meriç, Kura-Aras, Çoruh, Fırat-Dicle ve Asi nehirleri bu kapsamda öne çıkar. Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımı net ve ilkeli:
Su, çatışma değil işbirliği alanı olmalı.
Her nehir havzası kendine özgüdür ve sorunlar yalnızca ilgili ülkeler arasında çözülmelidir.
Her ülkenin kendi topraklarındaki suyu kullanma hakkı vardır, fakat bu kullanım başka ülkelere ciddi zarar vermemelidir.
Kaynaklar, adil, makul ve en verimli şekilde kullanılmalıdır.
Su Politikası, Gelecek Politikasıdır
Türkiye’nin suya dair attığı her adım, aslında geleceğine attığı bir adımdır. Barajlardan enerjiye, sınır aşan sulardan entegre havza yönetimine kadar her politika, hem bugünü hem de yarını koruma çabasıdır. Bu çabanın sürdürülebilir olması için sadece devlete değil, her bireye de sorumluluk düşüyor. Çünkü su, yalnızca bir kaynak değil; yaşamın ta kendisidir.
Söz konusu bildiri, yukarıda anlattıklarımızı kapsamaktadır. İlgili bildiriye buradan ulaşabilirsiniz.